Ayşe BAŞTİMUR

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 28 Eylül 2001

 

Şehit Düştüğü Yer: Ankara Direniş Evi

 

Doğduğu Tarih: 24 Ocak 1967

 

Doğduğu Yer: Balıkesir, Bigadiç

 

Mezar Yeri: Kimsesizler Mezarlığı, Sincan/Ankara

 

 

Büyük Direnişte, Çanakkale Hapishanesi 1. Ölüm orucu ekibinde yer alan bir direnişçiydi. 19 Aralık katliamını yaşadı. Direnişinin ilerleyen günlerinde zorla müdahale işkencesine tabi tutuldu. Ardından tahliye edildi. Direnişini dışarıda da sürdürerek ölümsüzleşti.

 

Ayşe Baştimur, Bigadiç'te Türk milliyetinden Sünni mezhebinden bir ailenin kızı olarak doğdu. İlk ve ortaokulu Bigadiç'te, Sağlık Meslek Lisesini Balıkesir'de okudu ve hemşire olarak çalışmaya başladı. İstanbul’daki çeşitli hastanelerde görev yaptı.

Türk Hemşireler Derneğinde çalıştı. Hareketimizle ilk tanışıp sempati duymaya başlaması 1985 yıllarındadır. 1987 yılından itibaren de örgütlü ilişkilerimiz içinde yer aldı. Kendi ifadesiyle "doğruları bulduğuna inandığı için" örgütlü devrimci yaşamı seçti. Devrimci Memur Hareketi’nin örgütlenmesinde görevler aldı. 1988, 1 Mayıs gösterilerinden sonra tutuklanıp, 2,5 ay Bayrampaşa Hapishanesi’nde kaldı. Tahliyesi sonrasında devrimcilik tercihi daha da netleşmiş bir Ayşe vardı artık. Tutsak düştüğü 16-17 Nisan 92 operasyonuna kadar hareketimizde çeşitli özel görevleri oldu.

Tutsaklığının ilk 2,5 yılını Bayrampaşa’da geçirdikten sonra Çanakkale hapishanesine sevk oldu. Hücre saldırısı gündeme geldiğinde Çanakkale 1. Ölüm orucu ekibinde yer aldı. "Zorbaya kafa tutmaktan daha güzel ne olabilir?" diyordu gönüllü olduğunda. O zafere inanıyordu, çünkü o zulme karşı tek yolun direnmek olduğunu biliyordu. Son sözlerinde bunu şöyle dile getirdi:

"Bizler kazanmak için yola çıktık... Hiç kimse tereddüt etmesin kazanacağımız günler çok yakında." O, zaferi yaşayamasa da zaferi görüyor ve "şimdiden halkımızın ve dünya halklarının zaferini kutluyorum" diyordu.”

Direnişe 343 gün önce Çanakkale Hapishanesi'nde başlamıştı. Tam 343 gün direndi zulme karşı. 19 Aralık katliam operasyonunu yaşadı. Yanıbaşında kaybetti en sevdiklerini. Ama umudunu hiç kaybetmedi. Çanakkale Hapishanesi'nden Kütahya Hapishanesi'ne sevk edildi. Oradan yerlerde sürüklenerek, zincirlenerek Kütahya Devlet Hastanesi'ne. Mengele artıkları “hayat kurtarma” adına defalarca zorla müdahale işkencesinden geçirdiler hücre hücre eriyen bedenini. Ama o kararında netti. Başı dik, alnı açık başladığı direnişi yine böyle tertemiz sonlandıracaktı. Her defasında serumu çıkarıp attı.Ve Kütahya Devlet Hastanesi'nden Ankara Numune Hastanesi'ne sevk edildi. Orada da tedaviyi kabul etmediği için günlerce tecrit edildi. Devletin direnişi kırma amaçlı sunduğu tahliye rüşvetini elinin tersiyle itti ve henüz 3 gün önce Ölüm Orucu'na başlayan TAYAD'lı Özlem Durakcan'ın yanına koştu. Şehitlerimizin üzerine basarak, "yaşamak" adına, "özgürlük" adına tahliye olup direnişi bırakan hainlere bir ders daha verdi.

Özlem'in bilincinin  kapandığını öğrenen Ayşe, refakatçılara, “Özlem'e polis ya da doktor müdahale ederse kendisini yakacağını” söylüyor ve kolonya ve çakmağı başucuna koymalarını istiyor. Günlerce aynı evde, aynı odada direndiler. Ayşe her şehit haberinde "Başarmış, ben de başaracağım" diyordu.

27 Eylül'de Armutlu'daki yoldaşları Zeynep Arıkan ve Ali Rıza Demir'in şehit düştüğünü duyduktan sonra, Özlem'e dönüp "Önce ben şehit düşmeliyim" dedi ve sıvı almayı kesti. Ve saat 00:30... Tam 343 gün önce "Alnımdaki kızıl bant namusum, onurumdur. Asla leke sürdürmeyeceğim" diyerek başlamıştı Ölüm Orucu Direnişi'ne ve sözünü yerine getirdi.

 

***

 

«İdil gibi olabilmek hedefim var.»

 

Ölüm Orucu direnişçisi olarak şehit düşmek deyince aklıma İdil geliyor. Şehit düşmek kadar direniş içindeki tavırlar, davranışlar önemli. Acı, ağrı, bunların olmaması mümkün değil, ama İdil’in yakındığı, şikayet ettiği şeyler olmamıştı. Şehit haberleri aldığımızda da güçlüydü. Ayağa zorlanarak kalkmasına rağmen saygı duruşuna kalkmak için ısrar etmişti. Kısaca İdil gibi olabilmek hedefim var.

Şehit düşersem hep memleketime gömülmeyi istedim. Orada hiç devrimci mezarı yok. Kendi memleketimde bir devrimci mezarı olsun bir şehit olsun istiyordum. Direniş içinde de bu düşüncem değişmedi.

 

(Ölüm Orucu Gönüllüleriyle Şehitlikleri Üzerine Yapılan röportajlardan alınan bu sözler, Vatan Dergisinin 18 Aralık 2000 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

BAŞTİMUR'un Bant Töreni Konuşması:

 

Ayşe BAŞTİMUR'un Çanakkale Hapishanesi Ölüm Orucu Direnişçilerinin 22 Kasım 2000 günü yapılan Bant Takma Töreninde yaptığı konuşma:

 

"Yoldaşlar

Alnıma taktığım bu bant sizlerin bana emanetidir. Onu zafere kadar lekesiz taşıyacağım. Emperyalistler bizlerin düşünceleri ve yaşamları üzerinden tutsaklık hayalleri kuruyor. Onların kanla beslenen zorba yönetimleri altında sinerek, korkarak yaşamak yerine ülkemiz topraklarında dalga dalga özgürlük umudu olacağız. Kurtuluş umudu olacağız. Tıpkı '84'te Apo'lar gibi, '96'da Berdan'lar, İdil'ler gibi. Onlardan aldığımız güçle, inançla, kararlılıkla zaferi bir kez daha Önderimize, Parti-Cephemize ve halkımıza armağan edeceğiz.

Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş! Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi!

 

***

 

Ayşe BAŞTİMUR: “Bizi destekleyenleri

utandırmayacağım

Ayşe BAŞTİMUR'un Ölüm orucu direnişçisi olarak seçildikten sonra, harekete ilettiği duygu ve düşünceleridir.

 

Merhaba, Parti-Cepheli olmak çok güzel. Burada yaşadıklarımın ve yaşayacaklarımın değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Zorbaya kafa tutmaktan daha güzel ne olabilir? Sevgiye, güvene dayalı ilişkiler başka nerede yaşanır? Ülkemizde birçok insan bunlardan uzak olmanın sıkıntılarını, sorunlarını yaşıyor.

Yaşamı asıl zorlaştıran şeyler de birlikteliğin, dayanışmanın ortadan kaldırılmasıdır. İhtiyaç duyulan daha fazla maddi koşulların düzeltilmesi değil. Yoksulluğun ne demek olduğunu artık milyonlarca insan kendi yaşadıklarından biliyor. Ama yine de yoksulluktan daha çok, ihtiyaç duyulduğunda gidecek bir insanı bile bulamamak daha zor geliyor.

Halkın da örgütlü olmak dışında bir seçeneği yok. Bunu bildiği için düşman şimdi bizi yok etmenin hesaplarını yapıyor. Ama biz varlık yokluktan öte şeyler düşünüyoruz. Yok olmayacağımızı biliyoruz, yok olmak bir yana çoğalarak sonuçlandıracağız direnişimizi. Bizim için çoğalmak her zaman saflarımıza katılan insan sayısı değildir. İnsanların yüreklerine seslenebilmek, düşüncelerinde küçükte olsa birşeyler yaratmak, bunlar hep bizim için çoğalmaktır. Bu koşullarda devrim mücadelesi böyle sürüyor. Bizim halka ulaşmamızın önüne engeller konuldukça biz onları aşmaya çalışıyoruz.

İşimiz kısa süreli değil. Uzun bir yola çıktık. Sonuna kadar gidenlerimiz de olacak. Ama sonu görmeyenler de olacak. Fiziki olarak bedenlerimiz gelecekte olmayacak belki ama bizim varlığımız yoldaşlarımızın, halkın içinde olacak.

Devrime sosyalizme inanmakta yaratacağımız etkiyi öncesinden görebilmektir zaten. Ölüme gönüllü olmak bizim için bunlarla birlikte olduğunda kolay. Şu anda birçok yoldaşımız gönüllüğünü ifade ediyor. Düşmanın girdiği her yerde söylediği teslim ol çağrılarının ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Elindeki en büyük silahlardan biri olan ölümle tehdit etme bizim için tehdit olmuyor. Bunları tüm yoldaşlarımızla paylaşmak güzel birşey. Örgütümüzün bu güzellikleri hep yaşamasını isterim.

Bugüne kadar yaratılan direnişler, şehitlerimiz bize nasıl güç veriyor, nasıl bizi devrime bağlıyorsa bundan sonrası için de aynı şansa biz de sahibiz. Ölüm Orucu direnişçisi olmanın ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu biliyorum. Bizi destekleyenleri bizim için emek harcayanları yoldaşlarımı ve örgütümü utandırmayacağım. Saygılarımla...4.8.2000

 

***

 

Ayşe Baştimur’un Ümüş Şahingöz şehit düştüğünde onun için yazdığı şiir

 

İlk yaz güneşinden daha parlak

 

Sonbaharın bereketli toprakları

karışacak Ümüş’ün saçlarına

Karşı yaka şaşkın

Otuz yıldır bitmiyor bunlar.

Bir kez daha tazeleniyor toprak

Ümüşler tazeliyor toprağı

toprak hareketleniyor, canlanıyor

Gri, kasvetli değil Ankara

şimdi inadına bir kızıl

son bahar kıpkızıl.

Artık mevsimler bizimle anılacak

biz değiştiriyoruz mevsimleri

her mevsim genç kızlar,

            delikanlılar veriyoruz

badem çiçeklerinden daha taze

ilk yaz güneşinden daha parlak

yağmurlardan daha duru

kuş cıvıltılarından daha şen.

Ve güneşin doğup battığı şafaktan

daha güzel onlar

Mevsimler bizim dünya bizim

Hey Ümüş! Zaferin kutlu olsun.

 

14 Eylül 2001,

Tuzluçayır Ankara

 

***

 

Ayşe Baştimur’un ölüm orucunda yazdığı bir mektup:

 

Merhaba,

Biliyorsun çok yazdık çok söyledik. Üzerinden aylar geçmiş olsa da o sözlerim geçerliliğini koruyor. Belki gelişmeler daha boyutlu oldu. Aslında bu yaşadıklarımız da ihtimal dahilindeydi. Her şeyin güllük gülistanlık içinde olmasını beklemiyorduk. Konuşabilseydik tabii ki iyi olurdu. Bizi çok merak ettiğinizi biliyoruz. Merak etmeyin iyiyiz. iyiliğimizin ne kadar süreceğini ben de bilmiyorum, bazen şaşırıyorum da böyle nasıl oluyor diye. Önümüzde hala iki seçenek duruyor Ya Zafer Ya Ölüm. Görüşmeme durumumuz var ama yanımızdakiler anlatırlar, son anlarımızı ise tahmin edersiniz, direnişe layık olmaya, yaratılanları hak etmeye çalışacağım.

Sevgiyle, saygıyla kucaklıyorum, güle güle diyorsun biz de hoşçakalın diyelim. Partiye tek şey söylemen yeterli bu ailenin bir parçası olmaktan gurur duyduğumu söylersin.

Yanındaki yoldaşlara da çok selamımı söylemeni istiyorum.

sevgi ve saygılarımla

Ayşe Baştimur

8 Şubat 2001, Kütahya

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

2000-2007 Büyük Direnişi:

 

Yoldaşları, yakınları Ayşe Baştimur’u Anlatıyor:

 

Geri